20 Aralık 2012 Perşembe

Kıyamete 5 kala...

Bir uzuuunn hayat yaşadım...

Kimine göre hayat hep kısadır belki yaşadıklarından öyle keyf almışlardır ki; bir su gibi geçmiştir zaman veya tam tersi, öyle acılarla boğuşmuşlardır ki; güzellikleri görememiş, gördükleri de yetmemiştir yaşadıkları süreye. Hem acıyı hem tatlıyı gördüm bu uzun hayatımda. Hani var ya herkesin sanki çok anlarlarmış gibi devamlı bağladıkları zaman izafiyet teorisi, veya görecelik, işte buna dayanarak zaman ya hızla akıp geçer ya da olduğu yerde durakalır. Kiminle, nerede ve nasıl olduğuna bağlı olarak değişir. Ne yazık ki benim için hiç durmadı, yavaşladı ama hiç durmadı. Yavaşladığı anları da pek hatırlamıyorum. Bir film mi seyrediyorum (2,5 saat = 30 dakika), bir kitap mi okuyorum (1 gün = 1 saat), bir seyahate mı çıkıyorum (1 hafta = 1 gündüz 1 gece) kadar sürüyor. Bu ne hız, bu ne hız, bilmiyorum. Bazense, aynı bulmacalarda sordukları gibi (en kısa zaman birimi) "an" gibi geçip gidiyor. Uykuya yatmış sonra bakmışsın sabah olmuş ve o süre içinde gördüğün onlarca rüyadan sadece biri aklında kalmış ama hayalle gerçek arası, başı ve sonu belirsiz, boşluktaki bir köpük misali tutamıyorsun, dokunsan pıt, yok olacak diye korkuyorsun, uzaktan hayran hayran bakıyorsun.

Aslında hayat aynı buna benziyor, hafızamız ne kadar güçlü olursa olsun geride kalanların yaşanıp yaşanmadığını tam olarak kestiremiyoruz. Öyle ya onca görülen, dokunulan, yenilen veya içilen her neyse nerede?.. Buzdolabının üstüne yapıştırdığımız magnetten başka ne kaldı elle tutulur. Tekrar dönsek tekrar yaşasak mümkün mu geçen zamandaki hayalimsi anıları. İster misin? Ben isterim ama güzel olanları yaşayalım, kötü olanlar olduğu yerde kalsın... Kötüleri de hatırlamıyorum nedense, belki de hatırlamak istemediğim için silmişim belleğimden. Silmeseydim nasıl yaşardım ki hırs kin ve nefret içinde. İyi de yapmışım, aferin bana!..

Sezen Aksu'nun şarkısında dediği gibi; ya "şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler" ne yapardım?..

Öyle zor ki bunu cevaplamak...

Yılları verseler işin içinden çıkamam, ne yapacağımı bilemem hatta kuvvetle muhtemeldir ki yine aynı şeyleri yapardım ama bana sadece bir an'ı verseler, işte o an'ı nasıl değerlendireceğimi iyi biliyorum...

Var aklımda bir "an", var...

http://soundcloud.com/mudo91/murat-do-an-kaybolan-y-llar-ve/s-PRbMF

5 Aralık 2012 Çarşamba

Лайка - Laika

Onu sokakta buldular, cılız ve sakin bir köpekti. Buna rağmen dayanıklıydı, yemeğini taştan çıkartan cinsinden. Zaten seçilmesinin nedeni de buydu. Üç köpek arasından besleyici jelleri yemekte en maharetli olan o idi. Yerçekimsiz ortamda yemek yemek hele ki küçük jel yiyecekleri havada kapmak yaşam şansını arttıran bir özellik olarak görünüyordu. Ama ne yazık ki Layka bu jellerden bence hiç birini yiyemedi çünkü ömrü çok kısa oldu yaklaşık 3 bilemediniz 5 saat...

Geçenlerde insan ruhlarından bahsedilen, öldükten sonra nereye gittiği, nasıl oluştuğu anlatılan bir söyleşiye rastladım. En dikkatimi çeken ise; hayvanların ruhlarının olmadığını söylemeleriydi. Şaşırmıştım, duraksadım, düşündüm sonra araştırmaya başladım. Sordum soruşturdum kendimce bir yere geldim. O sıralarda dikkatimi başka bir şey daha çekti, bu güne kadar bilmediğim bir şey.

Uzaya çıkan ve aynı zamanda orada ölen ilk canlı; LAIKA...

Rusçada laika havlayan anlamına geliyormuş ama genel olarak da pek çok köpeğe konulan bir isim.

Bilim insanları uzaya araç gönderiyor olmalarına rağmen orada kimsenin hayatta kalamayacağını düşünüyorlardı. Yapılması gereken çok basitti: bir köpeği uzaya gönderirsin dönerse senindir, dönmezse zaten hiç senin olmamıştır. Bile bile lades. Zaten yaptıkları tenekeden kötü bir araç, sağı solu oynuyor, hiç bir yaşam destek ünitesi yok ve üstelik uzaya gönderilen araç dünyaya geri dönmesi için planlanmamış. Oraya gidecek, yörüngede bir kaç tür atacak sonra yerçekimi ile dünya atmosferine girerek yanacak ve bir kaç parçası da yeryüzüne düşecek.

Bunun için en iyi yöntem sokakta kendi halinde gezen bir kaç köpeği alırsın aralarından soğuğa en dayanıklı (sokakta yaşadıkları ve yuvaları olmadıkları için doğal olarak alışkındırlar), en hafif (laika 5 kg kadardı) ve en sessizini (deneyler yaparken onu bunu ısırmasın) bir kaç hafta alıştırırsın içlerinden birini seçer kimseye hesap verme zorunluluğu da olmadığından atarsın sepete gönderirsin fezaya.

O sıralarda ki 1957 yılından bahsediyoruz teknolojik olarak çok geri bir dönem; bu şartlar altında laikanın geri dönmesi hayatta kalması gibi hiç bir beklenti yok. Hayvan örgütleri bile işin farkında değil. Etik olarak dahi zamanın gazetelerinde buna ilişkin bir tartışma yaşanmamış. Nasıl öldüğüne dair yapılan açıklamada, sputnik II'nin uzaya çıktığı, orada bir hafta kaldığı, laikanın ise 5 gün sonra oksijeninin bitmesinden ötürü öldüğü açıklanmıştı ta ki 2002 yılına kadar bu böyle bilindi. Ama bu uçuşta görev alan bilim insanlarından biri ne zaman hatıralarını yazdı işte o zaman gerçek ortaya çıktı.

Laika araç fırlatıldıktan bir kaç saat sonra roketle kabinin ayrılması anında aşırı ısınma ve bunun sonucunda aracın alev alması sebebiyle yanarak kül olmuştu. Laika o jelleri yiyemedi, hoş yeseydi veya yiyecek kadar zamanı olsaydı da onu zaten 4-5 gün sonra zehirli jel vererek öldürmeyi düşünüyorlardı. Belki buna bile gerek kalmayabilir oksijen bitince de ölebilirdi. Sputnik II görevini yerine getiremedi, hiç bir işe yaramadı fırlatılması hatta sonradan vicdanını rahatlatmaya çalışan bir rus bilim insanı itiraf etti "Hayvanlarla çalışmak hepimiz için bir ıstırap kaynağıdır. Onlara konuşamayan bebekler gibi davranıyoruz. Zaman geçtikçe üzüntüm artıyor. Bunu yapmamalıydık... Bu görevden köpeğin ölümüne değecek kadar çok şey öğrenmedik." Evet onu yaktığınızla, öldürdüğünüzle kaldınız.

Bilmiyorum, eğer insanların ruhu var mı köpeklerin ruhu var mı ama eğer varsa Laika'nın ruhu uzayda dolaşıyor...

Onun kıymetini sonradan anlayan Ruslar bir anıt dikmişler uzay uçuşlarının yapıldığı yerin hemen yanıbaşına... Şimdi çiçekler süslüyor heykelini ama o öldü...


Narsizm

Üç cümleden fazla yazılar okunmuyor ama ben yine de yazdım;) konu ne mi?.. Son zamanlarda insanların en çok yakalandığı gizli hastalık "narsizm"...

Postmodern dünyamızda insanların en kıymet verdikleri şey "önemsenmektir". Oysa ki; yaratılıştan, yetiştirilişimizden, çevremizden ve maddi imkanlarımızdan dolayı yeterli donanıma sahip olamayabiliriz. Belli alanlarda kendimizi yetersiz hissetmemiz de bunlara bağlı olarak değişir. Yetersizlik; kendini eksik, aşağılık, kötü veya sevilmeye layık değilmiş gibi hissetmemize sebep olur.

Çok öfkeli, kötü, çirkin, tembel, aptal, sıkıcı, şişman veya zayıf olabiliriz. Bunu her ne kadar kabul etmesek de bilinçaltımızda bir yerlerde yetersiz olduğumuza dair inanç bütün hayatımızı etkiler ve bütün hayatımızı yönetir. Bilmeyiz, fark etmeyiz, kabul dahi etmeyiz. Bu inanç önünde sonunda yaptıklarımızın bir gün yetersiz olduğunun ortaya çıkacağı, bunun büyük sorunlar oluşturacağı, ilişkilerimizi zedeleyeceği hatta ilişkilerimizin biteceği, bizi yerin dibine sokup rezil edeceği inancıyla perçinlenir ama bilinçaltımıza süpürmekten başka bir girişimde de bulunmayız.

Eleştiriye hiç gelemeyiz, reddedilmek ise öfkeye neden olur. Kıskançlık had safhadadır. Yapılan güzel bir şeyi "bunu neden ben akıl edemedim" diyerek hem yapan kişiyi hedef alır hem de hasetten çatlarız. Çıkış yolu ise iki türlüdür.

Birinci yol kendini içine kapatmaktır.
İkinci yol ise; "bazı" psikiyatristlerin tavsiyelerinine uymaktır. Siz özelsiniz, kendinizi sevin, sizden başka sizi düşünen yoktur, hayat sizin için var, her şey kendinizi sevmekle başlar gibi uyduruk sözleri baş tacı etmektir. Bu ise narsizmin kapılarını aralar, yavaşça içeriye göz atar, süzülerek oraya girer ve narsizim dünyasının o baş döndürücü pembeliklerinde mutlu ama huzursuz bir hayat yaşatır.

Onaylanmak isteği, beğenilmek, beğenilmediğinde baskı yapmak, düşmanca davranışlar, kırıp dökmek, en sonunda boynu bükük bir şekilde kabulleniş "haksızlığa uğradım, hakkımı yediler" demektir...

Narsistlere daha yakından bakın, ama yaklaşmadan, sakın bulaşmayın çünkü her an sizi de düşman belleyebilir...

Konu nerden açıldı derseniz şuradan derim: https://www.facebook.com/mudo91/posts/10200190004853029

Narsizm'in nereden ortaya çıktığına ise vikipedi'deki şu linkten http://tr.wikipedia.org/wiki/Narkissos_(mitoloji) bakabilirsiniz.

Resim İtalyan ressam Caravaggio'nun "Narcissus" (Ya da "Kendine Aşık Olan Adam") adlı yağlıboya tablosu...